27 Kasım 2007 Salı

Her dem dost




Serüvendir yaşamak; ne getirir, ne götürür belli olmaz, bir gün ağlar, bir gün gülersin. En umutsuz anında; yaşlar süzülürken yanaklarından, birden donuverir hatırladığında.. Işığın olur, karanlıkları delersin.. Ya da katılırken kahkahalarla, yüzünde açan gülleri göstermek istediğin.. Belki yanı başında belki çok uzaklarda, ama bir yürek atışı kadar yakındır sana.. Kasvetli bir sabaha merhaba dediğinde gülerek, ya da düz yolda tökezlediğinde, ellerini avuçlarında hissedersin.. Çoğu zaman yalnızsındır kalabalıklarda, sahte gülücüklere sahte gülücüklerle karşılık verirsin.. İlişkiler vıcık vıcık; menfaat, ihanet, riya vardır hep etrafında.. Tiksinirsin.. Hani bazen manasızdır yaşamak. Ot gibiyim der dalar gidersin.. Bir film şeridi gibi geçerken yaşadıkların, Bir iki kareye takılır gözlerin.. O karelerden sevgi akar damarlarına.. Birden canlanır, dirilir, güçlenirsin.. Dört elle sarılırsın sonra hayata.. Meydan okursun, kafa tutarsın.. Dünyayı sırtlayıp gidesin gelir.. Ben de buradayım dersin.. Bir kucak açarsın, kolların dünyayı sarar.. Bir gülümser, içinde çiçekler açar, yüreğinde mevsim ilkbahar olur.. Yanında yüksek sesle düşünür, en mahrem sırlarına ortak edersin.. Kimi zaman kalbini kırdığın, kimi zaman gönlünü aldığın olur.. Almadan veren, çağırmadan gelen, vedasız gidendir.. Gün olur araya yollar, yıllar.. Ama hep taze sımsıcaktır anılar.. Hatırlayınca gülümsersin.. Korkmazsın... Buz üzerine yazılı değildir yitip gitmez.. Onunla alıp verdiklerin..
Bilirsin..
O benim "CAN DOSTUM" dersin..

19 Kasım 2007 Pazartesi

SEVGİ VE DOSTLUK



Dostluk, bu yapılması gereğine inanılan telefon görüşmeleri sırasında diğer insanların dedikodusunu yaparak karşılıklı birşeyler paylaşıldığını zannetmek değildir...
Dostluk, dost bildiğin kişinin en ince detaylarını bilme ihtiyacı ve gereği değildir...
Dostluk, dost bildiğin kişinin senin en küçük detaylarını bilmesi gerektiği değildir...
Dostluk, her hafta üç-beş kere görüşmek değildir...
Bir ay, bir sene, beş sene seni aramayan, senin de aramadığın bir insanı birdenbire arayıp; dertleşmek, hatır sormak istersen ve o insan da seni geri çevirmez, sanki daha dün konuşmuşsun gibi kaldığınız yerden konuşmaya devam ederse ve daha da önemlisi bu bir ay, bir sene, beş sene ayrılığa rağmen bu insanın başı gerçekten sıkıştığında yardımına koşacak ilk insanlardan biriysen ve aynı şekilde onun da öyle olduğunu biliyorsan EMİN OL Kİ.....
O kişi senin dostundur... Sen de O'nun...
Her tür ilişki avuç içinde duran kum taneleri gibidir.
Avucumuzu sıkmadan, gevşekçe tutarsak, kum taneleri kaymaz, durur.
Avucumuzu kapatıp, sıkmaya başladığımız an kum taneleri parmaklarımızın arasından akmaya başlar. Bir kısmını tutmayı başarsanız da, çoğu akıp gider.
İlişkiler de böyledir.
Esneklik varsa, diğer insana saygı duyuluyor ve özgürlük tanınıyorsa ilişkiler bozulmaz. Ama diğer insanı çok bunaltırsanız ilişki de yavaş yavaş bozulur ve biter.

Hayatta pek çok insanla karşılaşırsın ama sadece gerçek dostlar senin kalbinde bir iz bırakır

11 Kasım 2007 Pazar

GÖNÜL MABEDİM

GÖNÜL MABEDİM

Gönül ufkun da doğan sabah olsam.
Martıları dinlediğin kulağına nağme olsam.
İçine çektğin rüzgarın meltemi ben olsam.
Ayak bastığın yolların tozu, izi olsam.
Yüreğinde ki tohumun filizi , fidanı ben olsam.
Gözlerinde yaş dudakların da tebessüm olsam.
Mutluluk avuçların da
Ellerini öpüp koklasam.
Ölesiye özledim.
İçimi ısıtan sıcacık bakışlarını.
Dünyada bir tek benmişim gibi hissettirdiğin anları.
Zaman aksa geriye O eşsiz anları yaşasak yine,
Mümkünmü söyle sevdiğim söyle.
Sen sustukça korkuyorum unutulmaktan
Seven yıkılır hatıralarda kalmaktan
Anı değil taptazesin içimde
Doğan güneşin tazeliği gibi,sadesin hislerim de
Ben yalansız , riyasız sevdim seni.
Çorak bir çöldü gönlüm
Sen açmadan içimde
Şimdi ise
Her mevsimi yaşamak seninle
Doluyum ölesiye
Hani bir mübarek geceydi
Hatırlarmısın
Melekler gül yerine yüreğimi koysunlar avuçlarına demiştin!
O gün,
Bu gün,
Yüreğin ellerimde.
Sen ise gönlümün taa içinde...

20/10/2007 Saat 00 Cumartesi.

Zamansız yaşanan sevdalara

YÜREĞİM SONBAHAR

Ayazda kalan yüreğim sensiz üşüyor
Ruhum sonbaharları yaşıyor
Mevsimler bahara neden dönmüyor?
Sen varken
Kışlar bile yazdı içimde,
Üşümezdim gözlerime gülünce,
Yüreğinden sevince.
Seni çok seviyorum!
Hatıralarımızla yaşıyorum,
Yaşamak denirse buna,
Her gün nefes alıyorum.
Telefondaki sesini kulaklarımdan silmiyorum
Seni yüreğime sarmaladım
Orada... içimde yaşatıyorum


Şiir:Gül'den Buseler

''Gönül Sızım''

HAZAN MEVSİMİ

Hazan mevsimi yaşıyor yürğim
Ayaz da kalmış üşüyor gönül mabedim
Yaralı yüreğim derman arıyor derdine
Bu şehir de sevdim, bu şehir de yitirdim

Ey İstanbul uyuma
Sabah ezanları Eyüp Sultan da
Güvercinler uçarken, Ezana hürmet edasıyla
Ağaçların dallarına konup, sevinç ile ötüşlerni hatırla.

Hatırla ki seven yürekler felaha ersin
Diz çöküp aczini bilsin
Yıkasın gözyaşlarıyla gönül otağını
Nefsin den kurtulup Rahmete ersin
Ya Rab bir dem ağlasam gönül pınarlarında
Yıkansam kirlerden...
Ravzayı mutahhara da.
Bu aciz kulun yalvarıyor sana...
al beni dergahına!
Kurtar dertlerin zincirinden.
Sevdam tek sana
26/10/2007 CumaSaat:3.20.

''Gönül pınarından''

Şiir:Gül'den Buseler

9 Kasım 2007 Cuma

SEN BENİM HÜZÜN YANIMSIN

Bak işte geldin yine sol yanımda atıyorsun ey yâr!.. Bir adını söyleyemedim şöyle bağıra bağıra. Ağız dolusu bağırmak istediğimde hep kalbim durdu nefesim tıkandı. İçimden çıkartamadım seni. Ne sesle ne de sözle. Bir parçam sesine takıldı gitti buralardan. Hani o yüreğini elime verdiğin heyecanlı sesin var ya işte o. Hep kulaklarımda çınlayan, yüreğimde atan sesin. Sen hep konuş, ben de dinleyim seni olur mu? Çünkü kelimeler seninle anlam kazanıyor, hayat senden dinleyince hayat oluyor. Ne olur konuş benimle… Hiç susma ey yâr!..
Bir parçam yüzünün güzelliğine takıldı. Tıpkı Züleyha’nın Yusuf’a vurulması gibi. O yüz süsledi bütün düşlerimi. Görmedi gözüm o yüzden başkasını ve görmeyecek bundan sonra da ey yâr!.. Takıldı kaldı gözlerim orada. Hayranlığım şimdi Züleyha misali benim de sana.
Ey yâr!... Şahit olsun gökteki ay, evrendeki güneş sensiz nefes alamadığıma… Bil ki ey yâr sensiz olan her yerde sürgündeyim. Sanma ki yaşıyorum ben buralarda. Çoktan düştüm yollara… Sende kalan yüreğime hicretteyim.
Sen benim hüzün yanımsın. Güneşin vurmadığı gölgede kalan yanım. Kimselerin bilmediği kendime sakladığım. En çok ayazda kalmış olup da rüzgara savuramadığım, alıp alıp defalarca sineme sardığım yanımsın. En çok kanayan yarama sarmaya çalıştığımsın. Sardıkça kanayan kanadıkça sardığımsın…
Sen benim hüzün yanımsın. Bakışına hasret kaldığım, sesine özlemle bağlandığımsın. Özlemim, hasretim, bakmaya doyamadığımsın. Bahtıma doğanımsın. Olmazsa olmazsımsın. Nefretim, öfkem, kinim, sevincim, umudum, düşüm, rüyam, hayalim en çok da ağlayan, en çok da ağlatan yanımsın…Sen tarifi imkansız aşkımsın. Cansın… Candasın… Canımdan öte canımsın.

HAZAN MEVSİMİ

Dalından ayrı düşen her yaprağın hüznünü yaşıyor şimdi yüreğim.Yapraklar gibiyim sararan yapraklar, solmuş ve rüzgarın önünde savrulan yaprakların hüznünü taşıyor yüreğim. Gönlümde sonbahar rüzgarları esiyor, şarkılar daha bir içli çalıyor şimdi , gönlüm yorgun, gönlüm küs, gönlüm suskun.Her baktığımda soluk sarı yapraklar gibi duruyor aynalarda ki yüzüm ve bana yabancı.
Yalnızlığın en derin uçurumuna yaslanmış kalmışım yangın yüreğimle.Varsın karanlık geceler yokluğuma ağıt yaksın, sahte sevgilerle avutsun hicranımı zaman ,varsın günler yılları kovalasın,takvimler yaprak yaprak düşsün zamanından önce.Bilmem bu kaçıncı çığlığımdı sesimi duyuramadığım,hüzne bulandı her yanım güneşli günlere hasretim ey yar.
Bir varmış bir yokmuş diye başlar bütün masallar sonu mutlu bitermiş yazılan her romanda.Hayat ise gerçeklerini dayatıyor tüm çıplaklığıyla.Ellerim soğuk şimdi üşüyorum.
Sensizim ey yar seni özlüyorum.En çok ta dinlediğimiz şarkıyı hatırlayıp ağlıyorum,ağlıyorum..

''Elbet bir gün buluşacağız bu böyle yarım kalmayacak'' diye söylediğim..... Şarkıyı hatırlarmısın ey sevgili yoksa unuttunmu artık beni.

7 Kasım 2007 Çarşamba

DENİZ ,GÜN BATIMI VE SEN


Her gün batımında kızıllığı senle karanlığı kendime benzetiyorum. Sen doğacak güzel günleri müjdeliyorsun bense kaybedilen günlerin hüznünü anımsatıyorum.

Her gün batımında yalnızlığı iliklerime kadar hissediyorum,uzaklara haykırıyorum.

Her gün batımında kitap okuyorum. Onlarla konuşuyorum.

Her gün batımında penceremden dışarıyı seyrediyorum.

Her gün batımında kendimle yüzleşiyorum cesurca. Anılarımla kol kola seyahatler düzenliyoruz geçmişe.

Her gün batımında hayal ediyorum. Daha önce görmediğim yerlere gidiyorum. İstediğim biraz daha huzur, biraz daha mutluluk. Fakat hüzün kokluyorum.

Her gün batımında kuşları seyrediyorum hayran kalırcasına. Özgürüz diye haykırıyorlar. İmreniyorum, ancak kendimi yolunu kaybetmiş bir kuş gibi çaresiz hissediyorum. Kanatları olmayan bir kuş neler yaşarsa bende onları yaşıyorum.

Her gün batımında biraz daha mücadele ediyorum kendimle ve hayatla. Kendimden utanıyorum ama sadece seni düşünüyorum her gün batımında sadece seni.

6 Kasım 2007 Salı

BİR HÜZÜN SAKLIDIR HEP GÜNÜN BATIMINDA



GÜN BATARKEN

Bu akşam öyle yalnızım
Öylesine yalnızım ki,
Nasıl özledim bir bilsen
Gülüşlerini
İçimi ısıtan sesini,
ılık nefesini,
Bir de gün batarken tutmaya söz verdiğin ellerini
Nerdesin sevdiğim?
Aklına düşermiyim
Yüreğinden geçermiyim
Yoksa izlerini silmeye çalıştığın
Hayırsız beni, sen diyerek
Saklarmıydın
Koynunda,avuçlarında
Yoksa bir çiğ tanesimiydim?
Dudaklarından akıp giden.
Tutsaydın dudakların da tutsak,
Gönüllü sana ben
Bekliyorum seni
Söz verdiğimiz gibi
Sahil de GÜN BATARKEN......

Şiir:Gül'den Buseler

5 Kasım 2007 Pazartesi

SOLUĞUNDA YAŞAMAK

Soluğunda yaşamak çiçek kokusu gibi
Beni... Öperken... Koklayışını... Şimdi nasıl özlüyorum; Bilemezsin! ..
Tamm kulağımın dibinde aldığın nefesin “içinde” oluşumu... Ve işte o derin nefesle içine doluşumu... Şu an nasıl da hissediyorum! ..
İçime... Şimdi içime uçan balonlar savruldu yine! ... Şimdi yine içimin göklerine başını sürüyor bu balonlar; mırıldayan pisiler gibi! .. Şimdi yine, boynumda titremeler duyuyorum... Terliyorum; buharlaşıp, solunmak isteyen buğular gibi! ..
İçimde; İçine ateş üflenmiş balonlar uçuyor yine! ..
İçimde ne varsa hepsi “seni” arıyor içimde ve hep bir ağızdan “seni” soruyor bana... Halbuki; “Ben” yokum! .. ..... Ben; Senin... Boynumun üstünden aldığın son derin nefesinle içine dolmuştum ya! .. Ve ben, hâlâ içinde esip durmaktayım ya... Öyle, değil mi? ..
İşte bu; Soluğunda yaşamak çiçek kokusu gibi! ..
İşte ben, belki de bunu özlemekteyim çılgınlar gibi... Yani, soluğunda yaşamayı çiçek kokuları gibi! .. ..... Bunun için özlüyorum beni öperken koklayışını... ..... Bunun için içimin göklerine başını sürüyor şimdi balonlar; mırıldayan kedi yavruları gibi! .. ..... Bunun için titriyor ve terliyorum; buharlaşıp, solunmak isteyen buğular gibi! ..
İçimde; İçine ateş üflenmiş balonlar uçuyor yine! .. ..... Ben... Beni öperken... Beni nasıl kokladığını hatırlıyorum. ..... Ben, şimdi nasıl özlüyorum bilemezsin beni koklayışını! .. Ve çiçek kokuları gibi soluğunda yaşamayı... Ve beni nefees nefes içine alışını.
İçimde; İçine ateş üflenmiş balonlar uçuyor yine! .. Ve ben çok özlüyorum; Soluğunda yaşamayı, çiçek kokusu gibi! ..

Şiir : Şair: Muammer Erkul

4 Kasım 2007 Pazar

YÜREĞİN DE YER VARMI

Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni? Hisset! Hisset, Parmaklarına değen kağıdın içinde Dolaşan damarlarımı... Hisset damarlarımın, kanımın Seni aramak için Deliler gibi dolaşmasını...
Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni? Dinle; duyuyor musun yüreğimin ritmini? Gönlümde esen rüzgârları dinle... Nefesimi tutmasam Gözlerindeki derin ovalarda titreyen Bütün yeşillikler kül olur, Sazlar büyür simsiyah, Kuruyan gözpınarlarında...
Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni? Yazık! Mekanlar durduruyorsa seni. Ve yazık, kendini bağladıysan maddelere... İpsiz bir uçurtmayım ben... Ve kuyruksuzSaçlarının çizgilerinde süzülen... Rüzgârım sensin. Susma ve sakın gözlerini kapatma, düşerim! Yüreğinde yer var mı?
Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni? Ve bir kaynak suyundan oluşan derenin Üzerine düşen yaprak gibi; Düşürüyor musun gülüşlerini Ve öpüşlerini sesimin üstüne?Akıyor musun benimle beraber, Akıyor musun yıldızlara doğru? Yıldızlar... Yıldızlar neden böylesine vefasız? Neden her üşüyüşümde Lapa lapa yağıyorlar avuçlarıma, Neden eriyip kayboluyorlar?
Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni?Bilmiyorum. Bilmek istemiyorum... Ama parmaklarının ucunda şu an ne olur hisset beni... Hisset! Hisset, damarlarımdaki kanımın, Seni aramak için deliler gibi dolaşmasını... Söylemiştim değil mi? İpsiz bir uçurtmayım ben...Ve kuyruksuz...Saçlarının çizgilerinde süzülen... Rüzgarım sensin. Susma ve sakın gözlerini kapatma, düşerim. Yüreğinde yer var mı?

Şiir : Şair: Muammer Erkul'a ait

2 Kasım 2007 Cuma

LİSAN-I HAL

Bir tacirin pek sevdiği bir papağanı vardı. Her zaman onun hatırını sorar, istediği bir şeyi kendisinden esirgemezdi. Bir zaman tacir ticaret maksadıyla Hindistan'a gitmeye niyetlendi. Tek tek bütün ev halkına, köle ve cariyelerine Hindistan'dan bir şey isteyip istemediklerini sordu, siparişlerini aldı. Sıra papağana gelince o şöyle dedi: "Duydum ki Hindistan'da çokça papağanlar varmış. Gördüğünde onlara de ki; kafeste mahpus filanca hemcinsiniz size selam söylüyor. Bu reva mı ki siz ağaç tepelerinde serbestçe dolaşırken ben böyle kafeste hapis hayatı yaşayayım."
Tacir Hindistan'a gitti satacağını sattı, alacağını aldı ve bütün siparişleri tek tek temin etti. Bir gün yolu ormandan geçerken dallara tünemiş rengarenk yüzlerce papağan gördü ve o zaman kendi papağanının isteğini hatırladı. Atını onlara doğru sürdü ve kuşunun söylediklerini tekrar etti. O bunları söyler söylemez papağanlardan biri titremeye başladı ve dalından yere düşüp can verdi. Tacir hem şaşırmış hem de çok üzülmüştü:
"Ben ne dedim de bilmeden bu kuşcağızın kanına girdim!" diye hayıflandı... "Bu kuş herhalde benimkiyle dost imiş, ve sanki iki bedende âdeta bir ruh gibiymişler ki söylediklerim ona böyle tesir edip ölümününe sebep oldu." diye düşündü.
Tacir yolculuktan dönünce tek tek herkese hediyesini verip sevindirdi. Sıra papağana gelince kuş kendi selamının sonucunu sordu. Tacir üzüntüyle olan biteni nakletti. Tam Hindistan'daki papağanın düşüp öldüğünü anlatıyordu ki aniden kendi papağanı da titremeye başladı ve düşüp öldü. Neye uğradığını şaşıran zavallı tacir, ah vah etmeye başladı:
"Nedir bu başıma gelen! Öbürü yetmez gibi şimdi de kendi kuşumun kanına girdim!" diyordu. Mahzun tacir kafesi açtı ve ölü kuşu tutup çıkardı. Tam bu sırada kuş aniden dirildi ve uçup bir dala kondu. Şimdi daha büyük bir hayrete düşmüş olan tacir bütün bu olan bitenin sırrını daldaki papağanına sordu. Papağan da ona şu cevabı verdi: "Hindistan'daki kuş bana hal diliyle bir mesaj gönderdi ve dedi ki: 'Seni böyle kafese mahkum eden diri oluşun ve güzel ötüşündür. Sağ oldukça sana hürriyet yok. O halde ölmüş gibi davran ki bu hapisten seni çıkarsınlar. Ben de bu tavsiyeyi dinledim ve gördüğün gibi kafesten kurtuldum.'"

30 Ekim 2007 Salı

GERÇEK SEVGİYİ SEVDİĞİMİ KUCAKLADIĞIMDA HİSSETTİM.BİR ÇATI OLMASI GEREKMİYORDU YAŞAMAK İÇİN...YAŞAM İSTEĞİMİ KOLLARIMDA BULDUĞUMDA ANLADIM:

Alem Bir Aşk İçin Yaratılmış''Yalnızca bir türlü aşk vardır ama görüntüleri binlerce türlüdür,'' der bir bilge. Üç çeşidini söyleyelim biz:
Aşk beşerîdir; şakayla başlar, sorumluluk getirir. Gözden gider, gönülde yaşar. Surete meyledenler ziyandadır.
Aşk platoniktir; sohbetle başlar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar. Sîretini süslemeyenler yol şaşırır.
Aşk ilahîdir; imanla başlar vahdete götürür. Gönülde doğar, gönülde yaşar. Sırrı saklamayanlar, başını verir.
Gönül ki, Allah'ın evidir, aşkın her çeşidine itibar eder. Bütün milimetrekarelerinde aynı sevgili olmayan bir gönül aşkı bilir mi acep? Bir kuru yakınlaşmayı, ilgiyi aşk sanarak yaşanılan ömür adına vaveylâ ve va esefâ!... Bir Cemal'e kul, bir Ahmet'e köle, bir Leyla'ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mı vardır, ya aklı mı vardır ki!...
Âlem bir aşk için yaratılmış ve ''Aşk imiş her ne var âlemde!...''

Tohumdan yeşeren gül bahçesi bir anlıktır; akıldan yeşeren gül bahçesi canlıdır.

Topraktan yeşeren gül bahçesi, yok olur; gönülden yeşeren gül bahçesi ne hoştur!

Bizim bildiğimiz tatlı ilimleri, o gül bahçesinden bir iki üç çiçek de­meti bil.

Kendine iyi bak çünkü alemin özüsün sen. Varlıkların gözbebeği olan insanoğlusun sen.

AŞK HİKAYESİ

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.
Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur.Cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir.. Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:
“seven gönül neylesin?”
Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:
“hiç durmasın söylesin.”
Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler:
“Korkuyorsa neylesin?”
Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar:
“Hiç korkmasın söylesin.”
Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han "Buyurunuz, sizi dinliyorum" deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: "Efendim...” der. “Cariyeniz... Size..." ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır.
Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:
“Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür.”


Aşkın amacı birileri için "mükemmel insan" olmak değildir.Seni mükemmelliğe en çok yaklaştıracak insanı bulmaktır..

28 Ekim 2007 Pazar

YAŞAMI KAFESE KOYMAYANLAR İÇİN

Zamanların birin de,parlak tüyler,rengarenk kanatları olan bir kuş varmış.Bakanları büyüleyen,yaşam sevinci veren göklerde özgürce uçmak için yaratımış bir hayvanmış.Günün birinde kadının biri bu kuşu görüp ona aşık olmuş.Kalbi yerinden fırlarcasına,gözleri heyecandan parlayarak kuşun uçuşunu seyretmiş.Kuş onu yanına çağarmış ve ikisi birlikte,anlatılamaz bir uyumla uçmuşlar.Kadın kuşa tapıyor,onu kutsal sayıyor,yüceltiyormuş.Ama günün birinde düşünmüş kadın:''Belki uzak dağları keşfetmek ister''diye korkuya kapılmış.Aynı duyguyu başka bir kuşla yaşayamıyacağından korkmuş. Ve kıskanmış-kuşun uçabilme yeteneğini kıskanmış.Kendini yalnız hissetmiş.''Ona bir tuzak kurayım,''diye geçirmiş içinden ''Bir dahaki sefer,kuş tekrar gelirse,artık gidemesin demiş''.Kadın kadar aşık olan kuş,ertesi gün tekrar sevgilisini görmeye gelmiş.Ne var ki tuzağa düşmüş ve bir kafese hapsedilmiş.Kadın her gün gelip,kuşu seyrediyormuş.Vurgunmuş ona ve onu gösterdiği arkadaşları,''Ne şanslı bir insansın''diye haykırıyorlarmış.Ne varki, duygularında alışlamdık bir değişim baş göstermiş.Artık sahibi olduğından,kalbini çalmasına ihtiyaç kalmadığından,kadının kuşa ilgisi azaldıkça azalmış.Uçmayan hayatın anlamını dile getiremeyen hayvancıkta sararıp soluyor,parlaklığını yitiriyor,çirkinleşiyormuş.Kadın da artık karnını doyurup kafesini temizlemekle yetiniyormuş.

Günler de bir gün kuş ölmüş .Kadın son derece üzülmüş o andan itibaren sevgili kuşunu bir an bile aklından çıkaramamış.Ama kafesi hatırlamıyormuş bile.Aklında onu hep ilk kez,mutluluk için de bulutlarla yarışırken gördüğü an varmış sadece.

Kendinle başbaşa kaldığı an da yalnızlıkları artmış.Kuşun onu dış görünüşü ile değil,özgürlüğü,enerjisi ve sürükleyici tavrı olduğunu farketmiş.Sevgilisinin yokluğunda kadının yaşamı da anlamını yitirdikçe,yitirmiş ve sonun da ecel gelmiş kapıyı çalmış.

''Niye geldin''? diye sormuş kadın,ölüme''Tekrar onunla birlikte göklere uçabilesin diye'',yanıylamış ölüm.''Neden ama ölüm?''diyebilmiş kadın.

''Yaşamı özgür bırakabilseydin eğer,ona olan sevgin,bağlılığın ve hayranlığın artardı; ona kavuşabilmek onunla yeniden uçabilmek için artık bana muhtaçsın''.Demiş

Bu güzel hikayemi siz dostlarımla paylaşmak benim için büyük mutluluk.Gerçekten yaşamı kafese koyanlardanmıyız acaba?

25 Ekim 2007 Perşembe

HAYATI BİLGECE YAŞAMAK

Bir bilgeye sorarlar: “Bilgelikte ustanız kimdir?” “Bir köpek!” diye cevap verir. “Bir dere kenarında duruyordu fakat neredeyse susuzluktan ölmek üzereydi. Su içmek için dereye eğildiğinde, sudaki aksini başka bir köpek sanıp korkuyla geri çekiliyordu. Sonunda susuzluğu öyle bir noktaya geldi ki, korkusunu unutup suya daldı. Suya dalar dalmaz ‘diğer köpek’ kayboluverdi. Köpek kendisi ile arzusu arasındaki engelin yine kendisi olduğunu fark etmişti. Kendisini yok etmeyi göze aldığında, engel aradan kalkmış ve arzusuna ulaşmıştı. Ben de önümdeki engelin yine kendi nefsim olduğunu öğrenince ondan kurtuldum. Köpek gibi yaptım. Yolumu bir köpekten öğrendim.”
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...