25 Kasım 2011 Cuma

Bir gamze hun rize şikâr oldu bu gönlüm



GAZEL

Bir gamze hun rize şikâr oldu bu gönlüm
Şeb ta seher aşuftevü zar odu bu gönlüm

Bir çaresi yok derde giriftar olub eyvah
Bir gonce içün âleme har oldu bu gönlüm

Gülçini visal olmak içün bağı tarabda
Bir bülbüli şurideye yâr oldu bu gönlüm

Gülşende edüb nağmei bülbül ana tesir
Feryad ile manendi hezar oldu bu gönlüm

Geçdi neyü meydan işidüb savtı hezarı
Medhuş olarak maili zar oldu bu gönlüm

Rüyet hevesile Nakiyye bir kez o şuhu
Akdamı rekibane gubar oldu bu gönlüm


Hatice Nakiye Hanım


Müneccimbaşı Osman Saib Efendi'nin kızı. 1846'da ikiz kardeşiyle birlikte dünyaya geldi. Sıbyan mektebinde okudu. Annesini küçük yaşta kaybetti. Teyzesi tarafından büyütüldü. Darülmuallimat'tan mezun oldu. Yenikapı Mevlevihanesi müritleri arasına girdi. Ali Fuat Bey'in Maarif Nazırlığı döneminde Darülmuallimat'ta öğretmenliğe başladı. Farsça ve tarih öğretti. Lügati Farısiye sözlüğünü hazırladı. Bir süre Mısır'da kaldı. Sultan Mehmet Reşat döneminde bazı şehzade ve sultanlara öğretmenlik yaptı. II. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. 1899da yaşamını yitirdi. Yenikapı Mevlevihanesi Çınaraltı Kabristanı'nda toprağa verildi. 40 kadar gazel, methiye, şarkı, müstezad, tahmis, terci-i bend ve kıt'a yazdı. Döneminin kadın şairlerinden Şeref hanımın yeğeni idi. Onun divanının ikinci basımını hazırladı. Dergilerde dağınık halde olan şiirleri derlenemedi. Bir bölümü Türkçe olan bu şiirlerden bazıları kardeşi Nebil Bey’in Divan’ının sonunda, bir kısmı da Ahmet Muhtar Bey tarafından yayımlandı. Hiç evlenmedi.

KOŞMA

Eyvah aşkınla yandım
Sonra cevrinle kandım
Aldandım sözlerine
Seni vefalı sandım

Ver bir dolu içeyim
Gör aşkınla niceyim
O mahmur gözlerinden
Ben nasıl vaz geçeyim

Kadehler durmasun boş
İçüb olalım serhoş
Çünki ağyar sözünden
Yâr ile aram bir hoş

Şimdi dil biçaredir
Aklım pek âvaredir
Ayrılık ateşinden
Ciğerim pür yaredir

Sinemi hicri dağlar
Gözlerim irmakdır çağlar
Nakiyye'nin halini
Gören kâfirler ağlar



Hatice Nakiye Hanım

ŞARKI (Hezlamiz)

Olamaz bir kimse hem halin senin
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin
Geçmede lanet ile salin senin
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

Benzemez etvarü halin âleme
Gelmemiş mislin vücudi âdeme
Kendine âdemlik isnad eyleme
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

Namını yâdeylemez emma beşer
Rekş eder efkârına gâvanü har
Sözlerin hayvanları hayran eder
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

Anırırken sen o savt ile heman
Hep gelir şevka güruhi merkeban
Ursalar şayan sana al bir palan
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

31 Ekim 2011 Pazartesi

Yunus Emre




Aklı Olan Korkmak Gerek Nefs Elinden, Hırs Elinden

Nefstir Seni Yolda Koyan Yolda Kalır Nefse Uyan.

Yunus Emre

15 Ekim 2011 Cumartesi

Sevda Bahçesi




Bir gül mahzun durur bahçede
Yaprakları yorgun.
Sen pembe güllerin en pembesi!
Hasta solgun.

Bir gül taze durur bahçede
Yaprakları diri.
Sen beyaz güllerin en beyazı
Sabahlar kadar iri.

Bir gül baygın durur bahçede
Yaprakları serin.
Sen sarı güllerin en sarısı
Yağmur gibisin.

Pembe gül hülyandır açılmış,
Beyaz gül yanakların,
Sarı gül dağınık saçlarındır,
Ve mahzun kalbim ateş gibi
Yanan dudaklarındır.

Cahit Külebi

30 Eylül 2011 Cuma

ÂŞIKA TÂN ETMEK OLMAZ



Âşıka ta’n etmek olmaz mübtelâdır n’eylesin
Âdeme mihr ü mahabbet bir belâdır n’eylesin

Gönlü dilberden kesilmezse acep mi âşıkın
Gamzesiyle tâ ezelden âşinâdır n’eylesin

N’ola ta’yin etse zabt-ı mülk-i hüsnü gamzeye
Zülfü bir âşüfte-i ser-der-hevâdır n’eylesin

Zülfüne kalsa perîşân eylemezdi dilleri
Anı da tahrîk eden bâd-ı sabâdır n’eylesin

N’ola olsa muztarib hâl-i dil-i uşşâkdan
Sînesi âyîne-i âlem-nümâdır n’eylesin

Olmasa Nef’î n’ola dil-beste zülf-i dilbere
Tab’-ı şûhu dâma düşmez bir Hümâdır n’eylesin


Nefi

14 Ağustos 2011 Pazar

Ne çok yanılıyoruz



Kimi kandırıyorsun, dostum? Beni mi, Allah'ı mı?Belki beni kandırıyorsun,ama ya Allah'ı? Bilmezmisin? O bilir, gizlediklerini ve bilmediklerini de bilir.Sana kandım gibi görünsem de Allah bana sır vermiyor mu sanırsın? Allah senin yalanlarını gösteriyor bana.Sen farkına varmayasın diye kanmışlık oyunu oynuyorum Karşında. Ama bu yalanlarınla ne çok yıpranıyorsun sen! Beni değil kendi kendini avutuyorsun sen. Kaybeden sen oluyorsun, ben değil. Ve ben senin yanında senden ötürü ne çok acı çekiyorum. Kaybeden ve kendini kandıran sana ne çok yanıyorum. Bırak bunları dost.Kendimiz olma zamanıdır. kendimiz olma..

Ölümü özlemeyen aşkı anlayamaz...

İsmail Acarkan

24 Haziran 2011 Cuma

Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?



Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir
Onu en çolpa herifler de emin ol becerir.

Sade sen gösteriver 'işte budur kubbe' diye
iki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.

Ama gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman
Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan.

Bunların var mı sizin listede hiç benzeri; yok.
Ya ne var? Bir kuru dil siz buyurun karnım tok.

Ötmeyin nafile baykuş gibi karşımda susun.
Mürtecisin be imam? Mürteciyim hamdolsun.

Mehmet Akif Ersoy

10 Haziran 2011 Cuma

Anladım ki susmak cüsse işi



Anladım ki susmak bir cüsse işi
Derin denizlerin işi
Serin sular en hafif rüzgârları bile coşturabiliyor..
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…
Derin denizlerin sükutu büyüler beni.
İçimi bir heybet hissi kaplar.
Benliğimi hasret duyguları istila eder.
Kalbim ürperlerle dolar.
Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.
Göklerin suskunlugu da öyle. Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.
Sükut her zaman daha manalı, daha derindir.

Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan.
Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım.
Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum.
Hayatın hiç bir kasırgası, hadiselerin hiç bir fırtınası onu dalgalandıramıyordu.
O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:
Gittim, gittim, denizin,
Sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin!
Diye ona yalvardım
Bir çılgin vesvesede,
Içim didiklense de,
Olaydım o cüssede,
O’nun gibi susardım..
Gercekten de öyle olmustu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.
O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi.
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar..
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her sey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.

Şems-i Tebrizi

4 Haziran 2011 Cumartesi

Ganîdir aşk ile gönlüm ne mülküm ne menâlim var



Ganîdir aşk ile gönlüm ne mülküm ne menâlim var
Ne vasl-ı yâra handânam ne hicrândan melâlim var

Ne sağ olmak murâdımdır ne ölmekten kaçar cânım
Cihânda hasta-i aşk olalı bir hoşça hâlim var


Ben ol hayrân-ı aşkım ki yitirdim akl u idrâki
Ne âlemden haberdâram ne kendimden hayâlim var

Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân
Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlim var

Cihân fânidir ey Yahyâ Hüvel-Hayyü Hüvel-Bâkî
Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var


Taşlıcalı Yahyâ










27 Mayıs 2011 Cuma

Âlem düşman olur ise



Âlem düşman olur ise, beni dosttan ırımaya,
Dost kanda ise ben anda, düşmanlık ayırmaya.

Dost ehli bizim ile hem, dost bundadır bize ne gam,
Yüzbin cehdederse düşman, dost mahfili duramaya.

Düşman bana nidebile, işim gücüm dosttan yana,
Dost makaamı can içinde, düşman eli eremeye.

Sultanlar âcizdir anda, ne gönüldedir ne canda,
Mahrumdur iki cihanda, kim dost yüzün göremeye.

Kime kim dost kapı aça, düşmanı elinden kaça,
Yunus ağzı güher saça, değme ârif deremeye.

Yunus Emre

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Bahçesaray Çeşmesi



Hansaray'ın hiç şühesiz en meşhur yelerinin başında Gözyaşı Çeşmesi gelmektedir. Kırım Hanı Kırım Giray Han tarafından, çok sevdiği ve genç yaşta ölen eşi Dilara Bikeç anısına "Dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın" diyerek Bahçesaray'lı bir taş ustasına (kimilerine göre İranlı Ömer usta'ya) 1763 yılında bu çeşmeyi yaptırmıştır.

Bazı kaynaklara göre ise; Güçlü Kırım Hanı Kırım Giray hareminde Maria Potocka adında Leh asıllı genç bir bayanı görür görmez aşık olur. Bayan, Kırım hanının aşkına karşılık vermez ve ölür. Giray öylesine üzülür ki, aşkını ifade etmek için en iyi heykeltraşına taştan bir ağlayan heykel yapmasını emreder. Ve böylece şiirlere konu olan dillere destan Bahçesaray taş çeşmesi yaratılmış olur.

Çeşme asıl yerindeyken her bir su damlasının çıkardığı ses, akustiğin de yardımıyla insana ağlama-hıçkırık sesi gibi gelir ve dinleyeni derinden etkilermiş. II. Yekaterina'nın direktifleriyle çeşme bugünkü yerine konulunca, çeşmenin bu orjinalliği de ortadan kaybolmuştur. Çeşmenin üzerindeki şekillerin anlamları da çeşmenin yapılış hikayesini destekler mahiyettedir. Mermerden yapılmış çiçek, gözyaşlarıyla dolu bir göz anlamına gelir. Gözyaşları kalp kurnesini (üstteki büyük kurne) kederle doldurur. Zaman bütün acıları hafifletir (çift küçük kurne), ama zihinde kalanlar tekrar acıyı hatırlatır (ortadaki büyük kurne) ve hayat böylece devam edip gider (zemindeki spiral).

Yapılış hikayesi ve tarihte bıraktığı izler, bu mütevazi selsebilin ziyaretçilerini derinden etkilemiş ve ününün dört bir yana yayılmasını sağlamıştır. Çeşme yapıldığı tarihten itibaren "Gözyaşı Çeşmesi" olarak anılmıştır. İşte o günden beri çeşmenin su haznesine konulan ve her gün tazelenen sarı ve kırmızı güller, birbirini seven bu iki insanı simgelemektedir.

1822 yılında ünlü Rus şair ve yazar Puşkin, sürgünde iken gezdiği Hansaray'dan ve çeşmenin hikayesinden çok etkilenmiş ve "Bahçesaray Çeşmesi" (Bahçisarayskiy Fontan) adlı eserini kaleme almıştır. Şiir, o dönemde Çarlık Rusya'sında ve Avrupa'da meşhur olmuştur.

Bahçesaray Çeşmesi

...

Onı şay tez mezarına ne kirsetti?

Bu ümitsiz esirliknin kaygısı mı?


Hastalık mı, yoksa diğer bir illet mi?

Kim bile? O bu dünyanı tez terk etti.


Han sarayı titislenip, boşap kaldı;

Kırım-Giray kene ketti onı taşlap;


Tümen-tümen askerinen yat illerge,

Yat illerge yolga çıktı sefer başlap.


O kene de kasırgalı soguşlarda

Küskünlenip, kanga suvsap at oynata,


Lakin hannın yureginde başka türlü

Duygularnın alevleri gizli yata.


O ekseri kızgınlaşkan uruşlarda

Kılıçını birden siltep, tars toktala


Pek çok vakıt şaytıp taşday katıp kala,

Çevresine şaşkın-şaşkın bakıp tura.


Bir şeyden korkkan kibi benzi ata,

Öz başına söylene ve ara sıra

Köz yaşını toktamadan akıttıra.

...

Aleksander Sergeyeviç Puşkin

Kimilerine göre, bu şiirden dolayı Kırım'ın tamamında Türkçe (Kırım Tatarca) isimleri Rusça ve Yunanca uydurma isimlerle değiştiren Çarlık idaresi, Bahçesaray isminin değiştirilmesine cesaret edemez. Bu popülarite Hansaray'ın da daha fazla tahrip edilmesini önler... Şimdi bu minnettarlığın bir göstergesi olarak Gözyaşı Çeşmesi'nin yanı başında Puşkin'in de bir büstü yer almaktadır. Çeşme, daha sonraları Boris Asafyev'in aynı adlı bale eserine de ilham kaynağı olmuştur.

Adına çeşmeler yapılan, şiirler yazılan Dilara Bikeç'in türbesi Bahçesaray'da Hansaray'ın duvarına bitişiktir. Bazı kaynaklarda Gözyaşı Çeşmesi'nin türbenin duvarına bitişik olarak yapıldığı da belirtilmektedir.
Bahar Kalemi

10 Nisan 2011 Pazar

Kelama ihtiyaç yok



Arza hacet yok halim sana ayandır...
Dile gerek yok, sessizliğim sana beyandır...
Söze lüzum yok, susuşum sana kelâmdır...
Kelama ihtiyaç yok, aşk sana figandır...

20 Şubat 2011 Pazar

Seni Anlamak



O ve ben… Şimdilerde iki ayrı şehirde ölümüne sevdalı tek yüreğiz...Birbirimizden ayrı aldığımız her nefeste ise ölümü biraz daha özlemekteyiz. Hayatı başkaları için yaşayacak kadar da deliyiz. Sevda orucunu bozmadık belki ama yine de diyetteyiz.. Aşktan sermest olmuş şeyda bülbül kadar mağrur, utancından kızaran gül kadar kederliyiz. Bu sevdaya baş ve yürek koymuş iki aşık gibi çilehanede çiledeyiz. Sırf “oyun bozan” demesinler diye birbirimizden ötede ve berideyiz.

Dedim ya O ve ben… Ben ve O… Bu garip hikayenin kavuşamayan Aslı ve Kerem’iyiz…

Zıddıyla var olan tekil bir varlıktık biz… Ve çoğaldıkça kaybolan kinayeli cümlelerdik. Ben ve O… O ve ben… Aynı melodide iki nota, aynı kaderde tek gerçektik.

Kesişti yollar derin bir vadide. Bazen dipsiz derinliklerde bazen de engin düzlüklerdeyiz. Yârdan vazgeçtiğimiz her an bir başka yarın dibindeyiz. Yol kayıp, pusula şaşmış, ufuk kapalı karanlık bir tüneldeyiz. Aslında çoğu zaman kendimizde bile değiliz. Ayazda kalmış iki yürek, birbirinde kaybolmuş iki keşişiz.

Çünkü O benim rengarenk dünyamdı. Hayata tutunduğum umudum, kurmaktan bıkmadığım düşüm, gözümden düşen damlam, aldığım nefesim, canımdan öte candı. Ah ah… O baştan ayağa ben’di. Ben’im dışımda tarifi edilemeyendi. Ben’siz dile gelmeyen, cümleye dökülemeyendi. Büyüsü bozulan, sırrı çözülen, şifresi kırılan, anlamını yitirendi… O’na o sırrı veren bendim…Bana bunca olmazı olduran da O’ydu.

Sevgiyle kalın

30 Ocak 2011 Pazar

Ben senin en çok



Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

14 Ocak 2011 Cuma

Dost



Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.

CAHİT KÜLEBİ

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...