3 Ekim 2008 Cuma

Hint Masalı


Bir Hint masalina gore, kedi korkusundan devamli endise içinde yasayan bir fare vardir.Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüstürür.Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacagi yerde bu kez de köpektenkorkmaya baslar.Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüstürür.Kaplan olan fare, sevinecegi yerde avcidan korkmaya baslar.Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsin farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onueski haline döndürür.
Ve der ki,
“Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüregi var. Oyüzden ben sana yardim edemem.”
Masal Bu Ya!

Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor :
“insanlarin çogu kaybetmekten korktugu için sevmekten korkuyor..
Düsünmekten korkuyor, sorumluluk getirecegi için.
Konusmaktan korkuyor, elestirilmekten korkttugu için.
Yaslanmaktan korkuyor, gençligin kiymetini bilmedigi için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir sey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor, aslinda yasamayi bilmedigi için.”

1 Nisan 2008 Salı

Gül Kokulu Yarim



Özlemlerim artıkça hüzünlerim de artmakta bu yürekte. Hiç demedin ki şöyle ağız dolusu, dobra dobra “seni seviyorum” diye. Hep satır aralarından topladım ben o sevgi kırıntılarını biliyorsun ya sen de. Dön ey kalbim…Gitme diyorum sana, Gitme... Sen ki hayatsın bende. Beraberce el açtığımız dualar boş dönmesin. Susmasana ey dudaklarımdan dökülen en büyük dua. Yetmiyor mu yüreğimdeki yerin. Sen ki her satırı kitap olan adamsın...“ Ey kalbim “ seni çok özledim.. Ey dilsizliğimin dile gelen sevda cümlesi… Hangi cümleye sığdırayım yüreğinin inceliğini.Ürkek adımlarla bir yüreğe ‘merhaba’ derken olabilecekleri hesaba katamayan ben şimdi hüzün kokluyorum.Kaçarken yalnızlığıma seni bırakamadım sınırlarımın dışında…Sepetteki Mûsa misali senin bildiğin benim bilmediğim yolculuklara çıksam, imkânsızın mümkün olduğu yerlere götürsen beni, hiç bırakmasan, hep yanımda olsan, kendimi sepetteki bebek kadar güvende hissetsem, hiç korkmasam olmaz mı?

Gerçek sevgi karşımızdakini kendi gerçeğiyle kabullenmektir. Oysa ki, insan sevdiğiyle büyür ve olgunlaşır, hatalarımızla öğreniriz, eksikliklerimizle birbirimizi tamamlarız. Karşımızdakini zaaflarıyla ve korkularıyla kabul ettikçe, korkularından ağladığına şahit oldukça ve onu kendi gerçeğiyle gördükçe, aslında daha da çok severiz.
"Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe, ızdırap ve felaketten kurtulamaz. Hakk'ı tanımadıkça, Hakk'ı sevmedikçe, Hak Teala’yı hakim bilip, Ona kulluk etmedikçe, insanlar birbirini sevemez. Hak'tan ve Hak yolundan başka her ne düşünülse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur." Sevgi yönelttiğimiz her şeyde, sevgi hissini kalplere veren yalnızca Yüce Rabbimiz'dir. Şefkat ve muhabbet hissettiğimiz ne varsa, özünde, Yüce Allah'ın üstün yaratma sanatının, sonsuz ilminin, benzersiz güzelliğinin, sınırsız aklının ve kudretinin tecellileri vardır. Tüm kainat Yüce Allah (cc)'ın kullarına olan sevgisinin, merhametinin ve rahmetinin örnekleriyle doludur. Aklını ve vicdanını kullanan her insan, bütün bu güzellikleri ve nimetleri, insanlara lütfedenin Yüce Allah (cc) olduğunu görüp Rabbimiz'e teslim olur. Çevresinde gördüğü her detayda, Rabbimiz'in kullarına olan sonsuz sevgisinin örneklerini görür. Tüm bunlar ise iman edenlerin kalplerinde coşkulu bir sevgi duymalarına ve Rabbimiz'e gönülden bir aşkla bağlanmalarına vesile olmaktadır. Sevgi, Allah (cc)’ın dünya hayatında yarattığı en güzel ve en büyük nimetlerdendir. Müslümanın sevgisinin temelinde ise, Allah (cc) sevgisi vardır. Allah (cc)’a karşı olan derin sevgisi, saygısı ve hayranlığı, yeryüzündeki Allah (cc)'ın tüm tecellilerine karşı da doğal bir sevgi ve muhabbet duymasına yol açar. Sevgiyi gerçek anlamıyla yaşayabilmek için ise bir insanın, diğer kişilerdeki güzel özellikleri, incelikleri görüp fark edebilecek imani bir akla sahip olması gerekir. Kişinin aklı ve vicdanı ne kadar açıksa, sevebilme gücü de o derece yüksek olur. İnsana bu üstün özellikleri kazandıran ise ancak samimi iman ve Allah (cc) korkusudur. Dolayısıyla insan, çevresindeki güzelliklere ve Allah (cc)'ın tecellilerine karşı da, ancak imanı ve Allah (cc) korkusu ölçüsünde sevgi duyabilir. Son söz GÜZEL BİR RUHA AŞIK OLAN BÜTÜN HAYATI BOYUNCA SADIK KALIR,ÇÜNKÜ SEVDİĞİ ŞEY EBEDİDİR.Eflatun

Sevgiyle Kalın.

24 Şubat 2008 Pazar

Aşk ne ki?

Aşk yanmak mıdır yoksa yangını söndürmeye çalışmak mı? Aşk vuslat mıdır yoksa bilakis hasret ve hasretin acısını çekmek mi?Acısız aşk olur mu? HAYIR. Acı, elem, keder, dert, gam -ne derseniz deyin- bunlar aşkı yücelten, çoğaltan ve güzelleştirip saflaştıran şeylerdir.Aşk bir utanmadır, varı yoku paylaşmadır, bütün maddecilik ve maddiyatçılıktan arınmadır. Feragattir, sevdiği için sevdiği diğer şeylerden vazgeçmedir. Aşk hasrettir ve vuslatta dahi hasrettir. Aşk hüzünlü şarkı ve şiirleri keşke ben yazmış olsaydım demektir. Aşk sabırdır, affetmektir, lütfetmektir, tutkudur.Aşk bazen ezilmektir.Aşk dillere destândır. Hep hüsn ü aşka dair imiş güft ü gûy-ı halk Dillere dâsitân imiş esrâr sandığım. Çelebizade Âsım(Dünyada bütün yaratılmışların yegâne söyleşisi hep aşk üzerineymiş. Meğer benim sır sandığım şey dillere destan imiş.) Aşk sevgiliden gelen her belaya “belî” demektir.İşte öyle birşeydir aşk…Anlatabildiğini sanan aşkı bilmez. Anlatmaya çalışan ama anlatamadığının farkında olan aşık tır. Aşkın tanımını yapmaya çalışan ise “aptal”dır, zira aşk ilime, bilime dahil değildir. Dolayısıyla tanımlanamaz. Bilim beyinde aşk ise gönüldedir. İlm kesbiyle paye-i ri’fatBir hayâl-i muhâl imiş ancakAşk imiş her ne var âlemdeİlm bir kıyl ü kâl imiş ancak Fuzuli “Netice itibariyle aşk bir sırlı anahtardır, her kapıyı açar; hatta cennetin kapısını bile. Ancak Maşuk’un kalp kapısını açacağı muhâl ihtimâl… Ah mine’l Aşk

İskender Pala

30 Ocak 2008 Çarşamba

DOKUZUNCU BAHAR



Bu, dokuzuncu bahar... Sen yine, ne yöne dönsen; benim ektiğim papatyalara bakacaksın... Duyguların boyunca çiçeğe batacaksın; belli etmesen bile! .. ..... Bu, dokuzuncu bahar... Sen, yine benim diktiğim papatyalara basacaksın; Bilerek, dikenim olmadığını! .. Beyaz yüzlerini serecek papatyalarım, adımlarının altına; kirlenmeyecekler! Ama sen, belki yine, sileceksin gizli ve tarifsiz bir hazla; ayağına bulaşan sarı öpücükleri... ...dokuzuncu bahar! Dokuz bahar önceydi; yoldum her papatyanın “sevmiyor” yaprağını! .. İşte o zamandan beri, hangisini denesen; “seviyor”, “seviyoor”, “seviyooor” ve “seviyor...” Dokuz bahar geliyor, her yaprağıyla sana “sevdiğimi” söyleyen beyaz papatyalarla... Kasımpatılar seviyor, kardelenler seviyor, papatyalar seviyor... Bu, dokuzuncu bahar... Sen yine; “sevdiğimi” söyleyip, “sevmeni” isteyen, ve sadece sevgiyi tanıyan papatyalarıma batacaksın, duyguların boyunca... Bu, dokuzuncu bahar... Ve sen, sanırım yine diktiğim papatyalara basacaksın bilerek dikenim olmadığını! Papatyalarımın ahh, ezilen suratları buruşmadığı halde, sen; ayağını temizleyeceksin onların dudak izlerinden! ..,Dokuzuncu bahar biliyor; tam dokuz bahar önce yolduğumu her papatyanın “sevmiyor” yaprağını! .. Sen zaten biliyorsun; hangi bir papatyanın kopsa hangi yaprağı, hep; “seviyooor, seviyor” diye haykırdığını... ..... Herkes biliyor elbet kopan her bir yaprağın “seviyor” dediğini... Fakat, kimse bilmiyor; Sen, neden sevmiyorsun? ..

Muammer Erkul
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...