2 Kasım 2007 Cuma

LİSAN-I HAL

Bir tacirin pek sevdiği bir papağanı vardı. Her zaman onun hatırını sorar, istediği bir şeyi kendisinden esirgemezdi. Bir zaman tacir ticaret maksadıyla Hindistan'a gitmeye niyetlendi. Tek tek bütün ev halkına, köle ve cariyelerine Hindistan'dan bir şey isteyip istemediklerini sordu, siparişlerini aldı. Sıra papağana gelince o şöyle dedi: "Duydum ki Hindistan'da çokça papağanlar varmış. Gördüğünde onlara de ki; kafeste mahpus filanca hemcinsiniz size selam söylüyor. Bu reva mı ki siz ağaç tepelerinde serbestçe dolaşırken ben böyle kafeste hapis hayatı yaşayayım."
Tacir Hindistan'a gitti satacağını sattı, alacağını aldı ve bütün siparişleri tek tek temin etti. Bir gün yolu ormandan geçerken dallara tünemiş rengarenk yüzlerce papağan gördü ve o zaman kendi papağanının isteğini hatırladı. Atını onlara doğru sürdü ve kuşunun söylediklerini tekrar etti. O bunları söyler söylemez papağanlardan biri titremeye başladı ve dalından yere düşüp can verdi. Tacir hem şaşırmış hem de çok üzülmüştü:
"Ben ne dedim de bilmeden bu kuşcağızın kanına girdim!" diye hayıflandı... "Bu kuş herhalde benimkiyle dost imiş, ve sanki iki bedende âdeta bir ruh gibiymişler ki söylediklerim ona böyle tesir edip ölümününe sebep oldu." diye düşündü.
Tacir yolculuktan dönünce tek tek herkese hediyesini verip sevindirdi. Sıra papağana gelince kuş kendi selamının sonucunu sordu. Tacir üzüntüyle olan biteni nakletti. Tam Hindistan'daki papağanın düşüp öldüğünü anlatıyordu ki aniden kendi papağanı da titremeye başladı ve düşüp öldü. Neye uğradığını şaşıran zavallı tacir, ah vah etmeye başladı:
"Nedir bu başıma gelen! Öbürü yetmez gibi şimdi de kendi kuşumun kanına girdim!" diyordu. Mahzun tacir kafesi açtı ve ölü kuşu tutup çıkardı. Tam bu sırada kuş aniden dirildi ve uçup bir dala kondu. Şimdi daha büyük bir hayrete düşmüş olan tacir bütün bu olan bitenin sırrını daldaki papağanına sordu. Papağan da ona şu cevabı verdi: "Hindistan'daki kuş bana hal diliyle bir mesaj gönderdi ve dedi ki: 'Seni böyle kafese mahkum eden diri oluşun ve güzel ötüşündür. Sağ oldukça sana hürriyet yok. O halde ölmüş gibi davran ki bu hapisten seni çıkarsınlar. Ben de bu tavsiyeyi dinledim ve gördüğün gibi kafesten kurtuldum.'"

2 yorum:

  1. SABIR

    Bir buğday tanesinin sevdasıdır, bir aşkın serüvenidir bu…
    Ekim- kasım aylarında toprağa düşmekle başlayan bir serüven. Ve toprakla imtizacı adeta tutkuyla birbirine bağlanan iki sevgili gibidir. Başlar koynunda saklanmağa tohum, toprağın, filiz verme zamanı gelinceye dek.
    Üzerinden geçen kara bir kışa rağmen, tohumu çatlatan şimşeklere, yağan kara, doluya rağmen saklamağa devam eder vefalı yari toprak, bağrında sevgilisini. Ve ayrılmaz iki aşık bunca çekilen çileye rağmen…Sabırla, tahammülle yeşerecek bir sevdadır onlarınki ve ölümsüz olmaktır gayeleri…

    Aylarca hem-hal olurlar birbirleriyle iki sırdaş, iki arkadaş, iki sevdalı… Biri diğerine ihanet etmez asla bu iki sevgiliden ve terk etmez hiç biri hayatın zorluklarından yılarak bir diğerini…Artık iyice kaynaşmışlardır da yavaş yavaş teslim ederler kendilerini, birbirlerine, cömertçe birbirlerinin olanı da paylaşarak…
    Toprak, içinde ne kadar vitamin, mineral varsa önüne koyar tohumun. Tohum da iyice soyunur elbisesinden ve kökleşmeye başlar sevdaları… O sert mizacını bir kenara bırakarak, tohumun ipek saçlarına teslim olur, yollar açar damarları arasından, okşayarak… Salınarak yürür kökleri tohumun saçak saçak…
    Bu aşkın meyvesi olacaktır elbet bir filizle. Yavaş yavaş boy vermeğe başlayarak sevgiyle…
    Sonra büyür, büyür… Büyüdükçe güzelleşir bu aşkın meyvesi, güzelleştikçe gelişir. Artık O’nun sevdalanma mevsimidir, çünkü bahar gelmiştir. Sonbaharda başlayan aşk hikayesi, baharla olgunluğa ermiştir…
    Çeşit çeşit böcekler, kelebekler aşık olurlar bu nazlı güzele, o da aralarından birini seçecektir. Ve artık O da onlarca meyve verecektir… Bir gün gelip kendisini, sevdasına feda edecektir. Tıpkı annesi gibi...

    Bu bir tohum ile toprağın macerasıydı, yani varlık aleminin en alt tabakasından iki misal. Basit bir varlık gözüyle gördüğümüz, çoğu kez ehemmiyet vermeden çiğneyip geçtiğimiz ama varolma sevdasını, sabırla işleyen. Ya biz, yaradılmışların en üst mertebesindeki, insaniyet makamı ile şereflenen varlıklar olarak neresinde duruyoruz bu hayatın vazgeçilmezi sabır mücadelesinde..?

    YanıtlaSil
  2. GÜLLERİN EFENDİSİ'NE

    Ey leyle-i süveydayı, nehar-ı ebyaza çeviren nergis bakışlı ra’na! Gül-i ruhsarını göster de dinsin gönlümün sancıları. Senden bîhaber baykuşların yurdu oldu bu iller. Gurbetinden bizleri mahrum et, gel! Sevgili, Ey Sevgili!
    Şu nefis zincirinden kurtar. Aşkınla ah-u zar eden bülbüle çevir. Yüreklerimizde güller açsın, katmer katmer. Muhabbetini ser gönüllerimize. Muhammedsiz muhabbetlerden hasıl olan, nefis kokan sevdalardan kurtar bizi. Sevgili Ey Sevgili! İki cihanın serveri! Nefislerin mürebbisi, akılların muallimi, kalblerin ziyası ve yolumuzun nurlu rehberi. Nurlu yoluna sevket kalbimizi.
    Aşkının elinden badeler içip dilinden efsunlanan gönüller olalım. Dünya zindanından alıp aşkına hapset bizleri. Ab-ı hayat sunan ellerinden can ver ölmüş gönüllerimize, çürüyen yüreklerimize, hayat ver…
    Gel Ey Yâr! Gel de inkişaf etsin nurundan yaradılan nurlar… Kokundan gelen rayihalarla gülzârlar gülşene dönsün. Her taraf güllerle dolsun, gül yanaklı, gül kokulu yâr! Gel de güllere bahar gelsin, güllerin mevsimi gümrah olsun…
    Evsafını anlatmaya satırlar yetmez. Kelimelerin kifayetsizliği seni tarif edemez. Sana hasreti, denizler mürekkeb olsa, yazsa tüketemez. Ne kadar yazsa bir katreyi geçemez.
    Ey yâr! Gönlüm sevginle coşsun, çağlasın. Gözlerim sevdanla pınarlara dönsün ağlasın. Yüreğim aşkına mekan olsun dağlansın. Yeter ki senin yoluna olsun. Bu beden senin yoluna feda olsun. Kabul et. Günah kirlerinden belki böyle arınacaksa, bir umutsa bu da varsın olsun. Güllerinin açılacağı toprak, kanıma susamışsa feda olsun. Bu can nasıl olsa birgün düşecekse bu toprağa, ölüm bir kez gelecekse cana o da senin yolunda olsun. Ey yâr! Çok görme bu günahkâra bunu ve unutma mahşerde, mahrum bırakma şefaatinden…
    Ey Gül! Ey Güllerin Padişahı! Sevdamı kabul buyur. Geri çevirme bu gedanı. Bir hurma kütüğü olayım, hasretinle inleyen. Letafetinden latifeme lutfeyle… Bir nigehbân olsun yolunda, gaflet uykusundaki gözlerim. Taif’te sana atılan taşlara ben kalkan olayım, Uhud’da kırılan bir diş de benim olsun. Ebu Cehil’in yollarına bıraktığı dikenler benim ayağımı kan revan içinde bıraksın.
    Utanıyorum Ya Rasulallah! Günahkâr ellerimle sana bunları yazmaya, utanıyorum. Affet Ya Rasulallah, temizle beni. Sen ki; ümmetine kıyamazsın. “Şefaatim ümmetimin günahkârları içindir” buyurmuştun. İşte ben de onlardan biriyim. Yüzüm kara, gönlüm mahsun, bedenim kirli ve işte kapına geldim. Yüzüne bakacak yüzüm yok, ama senden başka gidecek kapım da yok. Ancak senin şefkatin kurtarır beni en merhametli sevgili! Ey Âdem’in as evladı, İbrahim’in as duası, İsa’nın as kardeşi, ashabının güneşi, ümmetin sevgilisi, Güllerin Efendisi sav….

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...